Kategori Haber

Gaye Su Akyol bir dönem pek de havalı sayılmayan bir müzik tarzını yeniden canlandırdı ve bu müzik aracılığıyla ülkesindeki duruma dair şairane yorumlar getiriyor.

Gaye Su Akyol Ekim ayında İstanbul’daki evinin çatısında. Şarkıcı 1970’lerde Türkiye’de popüler olan bir müzik tarzını yeniden canlandırarak geniş bir hayran kitlesi kazandı. Fotoğraf: Tara Todras-Whitehill / The New York Times
Gaye Su Akyol Ekim ayında İstanbul’daki evinin çatısında. Şarkıcı 1970’lerde Türkiye’de popüler olan bir müzik tarzını yeniden canlandırarak geniş bir hayran kitlesi kazandı. Fotoğraf: Tara Todras-Whitehill / The New York Times

Not: Bu yazının orijinali New York Times gazetisinde 4 Aralık 2019 tarihinde yayınlanmıştır. Türkçe çevirisi: İnan Mayıs Aru.

Alex Marshall

İSTANBUL — Türk rock yıldızı Gaye Su Akyol kısa süre önce İstanbul’un hemen dışında, genç kadınların tıklım tıklım doldurduğu bir mekânda sahne aldı – Elle’nin Türkiye baskısı gibi çeşitli dergilerin kapaklarında yer alan bir şarkıcı için hiç de beklenmedik bir durum değil.

Ancak hayranları arasında hiç de azımsanmayacak sayıda orta yaşlı erkek de yer alıyordu – Akyol’un nasıl da Türkiye’nin en büyük umudu haline geldiğini anlamak için iyi bir gösterge. Akyol, Türkiye’de gerçekten en son 1970’lerde popüler olan bir tarzı, psychedelic rock’ı yeniden canlandırarak – ve baştan icat ederek – geniş bir hayran kitlesi kazandı.

Kalabalığın içindeki kadınlardan biri, 27 yaşındaki Ece Diler, şöyle diyor: “Bir zamanlar babanızın dinlediği o eski hüzünlü şarkıları alıp kendi tarzıyla öyle bir miksliyor ki size hâlâ heyecan verebiliyor.”

“Babam da onu seviyor,” diye ekledikten sonra bu son söylediği hiç de havalı değilmiş gibi suratını ekşitiyor.

Akyol Mayıs ayında Madrid’de. Yurtdışında da bir takipçi kitlesi edinen şarkıcı bu ay bir İngiliz dergisinin de en iyi sanatçı ödülünü aldı. Fotoğraf: Mariano Regidor / Redferns, Getty Images

A History of Turkish Pscyhedelic Music (Türk Psychedelic Müzik Tarihi) kitabının yazarı Daniel Spicer yaptığımız telefon görüşmesinde, “1970’li yıllarda Türkiye’nin en büyük müzik yıldızlarından bazıları geleneksel halk ezgilerini psychedelic rock’la harmanlayarak tamamen kendilerine özgü bir tarz ortaya koymuştu,” diyor.

Söz konusu on yıl Türkiye için sağ ve sol grupların İstanbul’da, sokak çatışmalarında karşı karşıya geldiği çalkantılı dönemlerdi. “Kimi müzisyenler sıradan halkla ilişkilenmek üzere bir tavır aldı,” diye devam ediyor Spicer, “ve buna bağlı olarak da onlara mümkün olan en doğrudan yolla ulaşmak istediler. Bu yüzden rock’n roll’u alıp onu geleneksel enstrümanlar ve makamlarla buluşturarak bu melez müziği ortaya çıkardılar.”

“Bu sanatçıların sol eğilimli görüşleri otoritelerin beğenisini kazanamadı ve 1980 yılındaki darbeden sonra müzikleri Türk radyo yayınlarından tamamen kaldırıldı,” diye ekliyor Spicer. İnsan hakları gruplarına göre darbe sırasında yarım milyondan fazla insan tutuklanmıştı.

İstanbul’da yayınlanan bir gençlik dergisi olan Bant Mag’in müzik editörü Cem Kayıran, çeşitli grupların bu müzikleri ancak 1990’ların sonundan itibaren yeniden çalmaya başladığını söylüyor. “ Bu psychedelic tarzı taklit etmeye çalışan pek çok yeni grup çıkıyor,” diyor. “İçlerinden bazılarının sahici olmadığını hemen görüyorsunuz. Kapalı Çarşı’da turistik bir geziye çıkmışsınız gibi hissettiriyorlar.”

Oysa Akyol’un “bundan tamamen farklı” olduğunu ekliyor. “O caka satmakla kalmıyor.”

Akyol’un giderek artan şöhreti Türkiye’yle de sınırlı değil. Örneğin Iggy Pop’un BBC 6 Müzik kanalındaki programı gibi İngiliz radyo programlarında son albümü İstikrarlı Hayal Hakikattir’den pek çok parçaya yer veriliyor ve Londra’da yayınlanan küresel müzik dergisi Songlines 30 Kasım’daki yıllık ödül töreninde Akyol’u yılın en iyi sanatçısı seçti.

Iggy Pop bir e-postasında Akyol için  “pırıl pırıl, baştan çıkarıcı, muazzam biçimde özgüven sahibi, görkemli Türk şarkıcı diyor ve “tükenmiş Batı’daki tüm popüler müziklerden çok daha müzikal ve tatmin edici,” diye ekliyor.

34 yaşındaki Akyol bir röportajında Türk psychedelic rock müziğinin kendisi için neden bu denli önemli olduğunu açıklıyor. Kısa bir süre önce sosyal medyada Türkiye’nin herhangi bir şey icat edip etmediğine dair yapılan bir tartışmayı hatırlıyor. “İnsanlar umutsuzca bir şeyler bulmaya çalışıyordu,” diyor Akyol, “benim yanıtımsa buydu: Türk psychedelic müziği.”

“Bir felsefesi, kendine has bir matematiği var,” diye ekliyor. “Başka bir kültür tarafından kopyalanamaz. Bu yüzden halen canlı.”

Akyol 1985 yılında İstanbul’da doğmuş. Annesi devlet memuru babasıysa bir ressammış. Çocukken Niravana’dan tutun da klasik müziğe dek pek çok müzik türüne tutkunmuş. “Ağzının tadını bulmaya çalışan aç bir canavar gibiydim,” diyor.

Eski Türk psychedelic rock şarkıların evde çalındığını ve özellikle popüler bir şarkıcı olup daha sonra televizyonda çocuk programı sunuculuğu yapan Barış Manço’nun şarkılarını sevdiğini söylüyor. (Akyol, Manço’nun şarkılarını da yorumladı.)

Ancak, Akyol kendi kuşağı arasında bu tarzdan tat alan az sayıdaki kişiden biri olduğunu da ekliyor. “O dönem insanlar için bu tarz müzikleri dinlemek cidden hiç havalı değildi,” diyor. “Darbeden sonra insanlar bir şekilde kendi miraslarından uzaklaştı.”

Akyol, Türk psychedelic rock müziğinin “bir felsefesi, kendine has bir matematiği,” olduğunu söylüyor. “Başka bir kültür tarafından kopyalanamaz. Bu yüzden halen canlı.” Fotoğraf: Tara Todras-Whitehill / The New York Times

Akyol, günümüzde psychedelic rock yapmanın yurtsever bir geri dönüş olmadığını da sözlerine ekliyor “Benim yapmaya çalıştığım şey bunu kopyalamaktan ibaret değil,” diyor. “Ben taş üstüne taş koymak, aslına bakarsanız yepyeni bir bina inşa etmek istiyorum.”

Dergi editörü Kayıran, Akyol’un popülerliğinin yalnızca eski tarzları yeniden canlandırmasından kaynaklanmadığını, aynı zamanda, bilhassa kadın meselelerine dair sözünü sakınmamasından da ileri geldiğini söylüyor. Kayıran, Akyol için “İstediği şeyi söyleyecek cesarete sahip ve günümüz Türkiye’sinde bu azımsanacak şey değil,” diyor.

Röportaj boyunca da Akyol kadın haklarına ilişkin konulara dair seve seve konuşuyor (kadınları erkek şiddetinden korumaya yönelik önlemlere ilişkin “Bir sürü yasa var ama uygulanmıyorlar,” diyor) ancak 2016 yılındaki başarısız darbe girişiminden bu yana ifade özgürlüğünü baskı altına alan ülkenin başkanı Recep Tayip Erdoğan gibi politikacılar hakkında doğrudan konuşmamaya özen gösteriyor.

Pek çok kişi Akyol’un muğlak şarkı sözlerini Erdoğan hükümeti ya da Türkiye’nin mevcut hali üzerine şairane yorumlar olarak görüyor. “Memleket nargile kafe, dumanında boğulduk,” diyor Bağrımızda Taş şarkısında. Şikâyet üstüne polisin bir seferinde Nargile şarkısını açıklamasını istediğini anlatıyor. Şarkıda şu dizeler geçiyor: “Bizi ele satmışın vay, sarayın var ama içi boş dört duvar.” Akyol polise şarkının başkanla ilgisi olmadığını söylemiş. “Bu, dünyanın her yerinde insanları mahveden iktidarla ilgili,” diyor.

Tüm Türk müzisyenler bu kadar dolaylı yolları tercih etmiyor. Eylül ayında Şanışer adında bir rapçi trafikte kötü araç kullanımından hayvanların suiistimaline kadar Türkiye’deki bir dizi sıkıntıya verip veriştiren 15 dakikalık bir şarkı yayınladı. Bazı dizeler de politik duruma dair doğrudan yorumlar içeriyordu. Bir dizesinde şöyle deniyor: “Bi gece haksızca alsalar içeri seni, bunu haber yapacak gazeteci bile bulamazsın.”

YouTube üzerinden 37 milyon kez izlenen şarkı Türkiye’nin sağ eğilimli gazetelerinin ağır eleştirilerine maruz kaldı. Akyol da şarkı yayınlandıktan kısa bir süre sonra Twitter’da “Ağlayarak, gülümseyerek, yumruklarımı sıkarak izledim,” yazdı.

Akyol bu şarkının doğrudanlığını sevdiğini ama kendi şarkılarının daha bilmecemsi olmasını tercih ettiğini söylüyor. “Bunlardaki gizemi seviyorum,” diyor. “Kapıyı kendi anahtarınla açabilirsin.”

İstanbul civarındaki konserdeyse bu gizemli şarkı sözleri, genç olsun yaşlı olsun, hayranlarının hiçbiri için mesele değilmiş gibiydi. Pink Floyd tişörtlü bir adam neredeyse şarkıları baştan sona söylüyordu. Başörtülü pek çok kadın da öyle. Pek çoğu da konserden sonra selfie çekmek için Akyol’un soyunma odasının önünde kuyruğa girmişti.

Sonuncusu da gittikten sonra Akyol gülerek, “Büyülenmiş gibiler,” diyor. Ama görünüşe göre onunla psychedelic rock müziğin detaylarını konuşmaya gelmemişler. “Tek söyledikleri, ‘Seni çok seviyorum,’ ya da ‘Bana umut oluyorsun,’ oluyor,” diyor Akyol. Gülümsüyor. “Mevzu da bu zaten, sanırım.”